Ana içeriğe atla

Trenler Zamanda Yolculuğun Anahtarı Olabilir mi?

Çocukluk yıllarımda izlediğim ve her defasında aynı heyecanı duyduğum bir film var: Geleceğe Dönüş serisi. Bilimkurgu ve zaman yolculuğu temalarını mükemmel bir şekilde işleyen bu seri, benim için yalnızca eğlenceli bir yapım değil, aynı zamanda sinemada anlatının gücünü hissettiğim en özel deneyimlerden biri. Ancak serinin üçüncü ve son filmi olan Geleceğe Dönüş III her izlediğimde bende farklı duygular
uyandırır. Filmin sonuna yaklaştıkça bir yandan hikâyenin sona eriyor olması içimde bir burukluk yaratırken, diğer yandan trenin zaman makinesinin yerini alması beni inanılmaz heyecanlandırır. Acaba bir devam filmi yapılsa ve zaman yolculuğu için bir tren kullanılsa nasıl olurdu diye düşünmeden edemem.

Bu filmde tren, sadece bir ulaşım aracı olarak değil, zamanın kendisiyle kurulan bir köprü olarak kullanılır. Hikâyenin kritik sahnesinde, Dr. Brown ve Marty McFly, yakıtı bitmiş DeLorean’ı 88 mil hıza ulaştırabilmek için bir buharlı lokomotiften yararlanır. Tren burada sadece mekanik bir güç kaynağı değildir; o, aynı zamanda geçmiş ile gelecek arasındaki bağın, insanlığın ilerleme tutkusunun ve zamanın engellenemez akışının bir simgesidir. Tıpkı endüstri devrimiyle birlikte ilerlemenin en büyük taşıyıcılarından biri olduğu gibi, bu sahnede de insanın bilinmeyene duyduğu merakı ve keşif arzusunu yansıtır.

Ancak filmin finali benim için çok daha etkileyici. 1985’e dönen Marty’nin gözü önünde DeLorean bir tren kazasında paramparça olur. Bu an, modern teknolojinin ne kadar geçici olabileceğini, fakat klasik ve köklü ulaşım araçlarının zamanın ötesinde varlığını sürdürebildiğini vurgular. Ve tam bu noktada, Dr Brown kendi inşa ettiği, zamanda yolculuk yapabilen bir lokomotifle ortaya çıkar. Yanında Clara ve çocukları da vardır. O an fark ederiz ki, tren yalnızca geçmişin bir kalıntısı değil; aynı zamanda geleceğe açılan bir kapıdır.

Gerçek hayatta kullanılan Sierra Railway Engine No. 3 lokomotifi de bu filmle birlikte sinema tarihine adını yazdıran bir efsane haline gelmiştir. 1891’de üretilen ve onlarca farklı yapımda yer alan bu tren, Geleceğe Dönüş III ile birlikte, zamanda yolculuğun bir sembolü olarak da anılmaya başlanmıştır. İlginç bir detay ise, The Polar Express filminde kullanılan lokomotif düdüğünün, bu filmde kullanılan trenin düdüğüyle aynı olmasıdır. Bu, trenin yalnızca fiziksel bir ulaşım aracı değil, aynı zamanda hayal gücünün, keşif ruhunun ve hikâye anlatıcılığının bir parçası olduğunun kanıtıdır.

Ve bu durum yalnızca sinemayla sınırlı değil. Günümüzde lojistik ve taşımacılık alanına baktığımızda da trenlerin öneminin her geçen gün arttığını görüyoruz. Küresel çapta sürdürülebilirlik ve yeşil lojistik yaklaşımları ön plana çıktıkça, trenler de karbon ayak izini azaltan, güvenilir ve verimli bir taşıma yöntemi olarak yeniden değer kazanıyor. Tıpkı Geleceğe Dönüş III filminde olduğu gibi, trenler yalnızca geçmişin değil, geleceğin de vazgeçilmez bir unsuru olmaya devam ediyor.

Kim bilir, belki bir gün trenler gerçekten zaman yolculuğunun anahtarı olur. Ama şimdilik, onları yalnızca geçmişten geleceğe uzanan güvenilir köprüler olarak görmek bile yeterince büyüleyici…


N. Işıkoğlu



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ankara Gençlik Parkında Bir Küçük Tren…

İnsanların boş zamanlarını geçirdiği, ailece eğlendiği ve gezdiği mekânların günümüzdeki kadar alternatifi olmadığı devirlerde, Ankara Gençlik Parkı’nın kent sakinleri üzerinde güçlü bir cazibesi ve büyüsü vardı. Ankara’da doğup büyümüş ya da sonradan yerleşmiş olsun çoğu insanın yolunun bir şekilde düştüğü Gençlik Parkı, kim bilir kaç kuşağın anılarında silinmez izler bırakmıştır. Ünlü edebiyatçımız Rıfat Ilgaz “Gençlik Parkı”nı şu mısralarla anlatır; Bütün sokakları bu kentin Gençlik Parkı'na açılır, Bir sevgi ilkyaz sıcaklığında, Bir türkü yükselir uygarlıktan yana, Halktan yana, emekten yana, bilimden yana, Alır karamsarlığımızı götürür, Mavilikte açılır tomurcuk, Bir halı dokunur yurt güzelliğinde, Geleceğin yollarına serilir, Genç dediğin boy atmalı özgürlüğe doğru, Büyümeli yılların kısırlığında böyle dik, Gün ışırken yerini almalı en önde, Gençlik Parkı'nda coşkudan bayrak çekilmeli… Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara, başkent ...

CHESTER PROJESİ

Sanayi Devrimi’nin en büyük simgelerinden biri olan demiryolu Osmanlı İmparatorluğu’na birçok yenilikten daha önce girmiştir. Osmanlı İmparatorluk sınırları içindeki ilk demiryolu, İngilizlerin de teşviki ile Mısır’da İskenderiye – Kahire arasında inşa edilmiştir. Osmanlıyı Avrupa’ya bağlayan ilk demiryolu ise 1888 yazında işletmeye açılmıştır. Avusturya sınırından başlayıp Belgrad, Niş, Sofya ve Edirne’den geçerek İstanbul’a uzanan Şark Demiryolları Osmanlı başkentini artık doğrudan doğruya Viyana, Paris, Berlin ve Calais üzerinden Londra’ya bağlıyordu. Ulaşım, gittiği bölgelerde kültürel, iktisadi, siyasi ve askeri standardizasyona her zaman hizmet etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise isyanların başladığı, ülkenin zayıfladığı bu dönemde Osmanlı Devleti yöneticileri için ulaşım tüm bu özelliklerinin ve etkilerinin yanında “toprak birliğini güvence altına almak” için de en etkili ve öncelikli işlev olarak görülmüştür. Osmanlı demiryollarına yapılan yatırımın %90’ı yabancıy...

Berlin'i Bağdat'a Bağlayan Köprü: VARDIHA…

  “Düş varolan en gerçek şeydir” Stefano E. D’Anna Ülkemizin zengin kültür coğrafyasının içindeki tarihi eserleri tanımak ve tarihin akışı içindeki önemini anlamak, hak ettiği değer ve ilgiyi gösterme fikrinden hareketle bu ayki yazımda sizlere günümüzden 90 yıl kadar önce, Torosların zor coğrafyasında, Türk – Alman işbirliği ile gerçekleştirilmiş bir mühendislik eserinden bahsetmek istiyorum. Varda Köprüsü, halk arasında Vardıha Köprüsü, diğer bir adıyla Alman Köprüsü, bir diğer adıyla Hacıkırı Köprüsü… Tüm bu isimlere ilave olarak da Alman kaynaklarında  Gavurdağı Köprüsü olarak geçmektedir. 1900’lü yılların başlarında Amerika, Rusya, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi ülkeler petrol kaynaklarına ve dünyanın çeşitli yerlerinde onlarca sömürgeye sahiptirler. Ancak 1871 yılında devlet haline gelen Almanya hızlı bir sanayileşme hamlesine girmiştir. Hızla gelişen sanayisine pazar arama ve petrol kaynaklarına ulaşma ihtiyacı oldukça artmıştır. O yıllardaki Alman İmpar...