Cumhuriyetimizin kurucusu, milli birlik ve beraberliğimizin sağlanması uğruna tüm yaşamını milletine adamış önder, başkomutan, başöğretmen Atatürk’ü 71. ölüm yıldönümünde yine saygı, sevgi ve özlemle andık.
Yüce Atatürk’ün önderliğinde, işgal altında kalmış, yoksulluklar içinde parçalanmakta olan bir ülke, millet olmanın, birlik olmanın gücüyle adeta yeniden doğmuş, Türk milleti gücünü tüm dünyaya göstermiştir.
Atatürk sadece çok iyi bir asker, çok iyi bir devlet adamı, çok iyi bir teşkilatçı, çok iyi bir politikacı değil aynı zamanda iyi bir planlamacı, strateji ve lojistik uzmanıydı. Bu ayki yazımda Atatürk’ün Kurtuluş Savaşımızda ve sonrasında yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin imarı sırasında lojistik ve demiryoluna verdiği önemden bahsetmek istedim.
Kurtuluş Savaşı yıllarında, ordumuzun silah, yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarının zamanında karşılanmasının önemi çok iyi kavranmış ve imkânsızlıklar içinde bunu başaracak planlamalar yapılarak zafere ulaşılmıştır.
Atatürk Ankara’yı yönetim ve ana ikmal merkezi olarak seçmişti. Bunun sebebi Batı Anadolu’daki savaşa en uygun lojistik noktası ve o zamanki mevcut demiryollarının kesişim yeri olmasıydı. İnebolu’ya deniz yolu ile getirilen cephane ve malzemeler kağnılar ve at arabalarıyla Ankara’ya ulaştırılıyor, İç Anadolu’dan Kırıkkale’ye (Yahşihan) kağnılarla gelen malzemeler demiryolu ile Ankara’ya sevk ediliyordu. Ankara’da toplanan malzemeler Malıköy ve Polatlı’ya gönderiliyordu.
Atatürk Büyük Taarruz öncesinde, daha sonradan TCDD’nin kurucu genel müdürü olan Behiç Erkin’e “Polatlı-Eskişehir hattının en kısa zamanda onarılması” emrini vererek Ankara’dan her gün 250 ton yiyecek ve 325 ton cephanenin cepheye ulaştırılmasını demiryolu ile sağlamıştır.
Sadece savaş yıllarında değil daha sonraki dönemlerde de lojistiğin özellikle ekonomi için önemini hep vurgulayan Atatürk 1930 yılında kaleme aldığı “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” kitabında ulaştırmanın önemine özellikle değinmiştir. Hatta 1938 yılında, son günlerinde bile 4 senelik 3 numaralı plan dahilinde bulunan Trabzon ve Zonguldak limanlarının yatırım projelerini dinlemiştir. 1927 yılında demiryollarını millileştirerek Devlet Demiryolları ve Limanları Genel Müdürlüğünün kurulmasını sağlamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kurulduğu yıllarda ülkenin ulaştırma imkanları ihtiyaçları karşılamaktan çok uzak durumdaydı. Ne yol vardı ne de taşıma aracı. Tamamı yabancılar tarafından inşa edilmiş ve onlar tarafından işletilen 4112 km.lik bir demiryolu vardı sadece… Ve bu demiryolunda taşımacılık çok pahalıydı.
Yıllarca çağın gerisinde kalmış, milli mücadele ile bağımsızlığını kazanmış genç Türkiye hem geride kalmışlığı yenmek, hem de savaşlarla tahrip olmuş bir ülkeyi yeniden imar etmek için geniş çapta bir çalışma programına girişti. Bu düşüncelerle ülkenin iktisat politikasını tespit etmek için İzmir’de toplanan İktisat Kongresi’nde ulaştırma sorunu çok geniş bir şekilde ele alınmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk kongreyi açış konuşmasında “Memleketimizi, bundan başka şimendiferler ile ve üzerinde otomobiller çalışır şoseler ile şebeke haline getirmek mecburiyetindeyiz. Çünkü garbın ve cihanın vesaiti bunlar oldukça, şimendiferler oldukça, bunlara karşı merkepler ile, kağnı ile, tabii yollar üzerinde müsabakaya çıkmanın imkanı yoktur” diyerek ulaştırma altyapısının önemine değinmiştir.
İktisat Kongresi kararları doğrultusunda, ülkenin gelişmesi için ana unsur olarak görülen ulaştırma altyapısı olduğu görüşünden hareketle başta demiryolu olmak üzere hemen çalışmalara başlanmıştır. 1923 Umuru Nafia programında ülkeyi doğu-batı yönünde geçen ve şube hatları ile merkez ve limanlara bağlanan demiryolu ağı planlanmıştır.
Atatürk Samsun-Çarşamba demiryolunun özel teşebbüs ile 21 Eylül 1924 yılında yapılan temel atma töreninde yaptığı konuşmada « Demiryolu yapmakta ilk milli teşebbüsün tatbikatına başlandığını bizzat görmek fırsatı, benim için cidden mesut bir tesadüftür. Memleketimizin asırlardan beri yolsuz bırakıldığı ve bir demiryoluna olan ihtiyacın şiddeti düşünülürse, bu hususta girişimci olanları ne kadar takdir etmek ve onlara ne derece yardımcı olmak lâzım geleceği pek güzel anlaşılır. » diyerek bu konudaki girişimlerin önemine değinmiştir.
Yine 1924’te TBMM’nin 2. Dönem 2. Toplanma yılının açılış konuşmasında « Medeniyetin bugünkü araçlarını hattâ bugünkü fikriyatını demiryolu haricinde yaygınlaştırabilmek zordur. Demiryolu refah ve uygarlık yoludur. » diyerek görüşünü bildirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda ülke sınırları içinde bulunan 4112 km. demiryolunun 3756 km.lik kısmı yabancı şirketler tarafından inşa edilmiş, doğu Anadolu’daki 356 km. demiryolu ise işgal yıllarında Ruslar tarafından inşa edilmişti. Var olan hatların ülke ihtiyacını karşılaması mümkün değildi. Üstelik ülkenin büyük bir bölümünde demiryolu hiç bulunmuyordu bile. Bu sebeple ilk olarak demiryolu konusuna el atıldı. Bunun sonucunda Türkiye Cumhuriyeti, ülke gerçeklerine dayalı, kalkınma ve savunma gibi milli ihtiyaçlara göre tespit ettiği milli ve bağımsız bir demiryolu politikası izlemiştir.
1923 – 1938 döneminde demiryolu ülkenin en önemli sorunu olmuş ve büyük bir ciddiyetle ele alınmıştır. “Bir karış fazla şimendifer” parolası “milli vahdet, milli mevcudiyet, milli istiklal meselesi” olarak görülmüştür. Türkiye’nin iktisadi ve ekonomik tutumunda olduğu kadar vatanın geri kalmış bölgelerine ilim, irfan ve medeniyet götürmek, milli varlık ve emniyet açısından da bir zorunluluk olarak görülmüştür.
Milli ve bağımsız demiryolu politikası başlıca iki yönde gelişmiştir. Bunlardan birincisi ağ biçiminde bir yapıyı oluşturmak için yeni demiryolları inşa etmek, ikincisi ise yabancı şirketlerin ellerindeki demiryollarını satın alarak millileştirmek ve demiryoluna milli bir nitelik kazandırmaktı. TBMM’nin 22 Nisan 1924’te kabul ettiği bir kanun ile Anadolu hattının satın alınmasına karar verilince inşa politikası ve millileştirme politikası aynı anda başlamıştır.
Atatürk 1931 yılında Malatya’da yaptığı bir konuşmada « Türkiye hükümetinin tespit ettiği projeler dahilinde, belirli zamanlar zarfında vatanın bütün bölgeleri çelik raylarla birbirine bağlanacaktır. Demiryolları memleketin tüfekten, toptan daha mühim bir emniyet silâhıdır. Demiryollarını kullanacak olan Türk milleti, kaynağındaki ilk sanatkârlığının, demirciliğin eserini tekrar göstermiş olmakla iftihar edecektir. Demiryolları Türk milletinin refah ve medeniyet yollarıdır. » diyerek demiryolu konusundaki düşüncelerini ifade etmiştir.
Cumhuriyet Hükümeti Ankara’yı başkent seçtiğinde ilk iş olarak Ankara’nın yeni hatlarla ülkenin başlıca bölge ve şehirlerine bağlanması konusu ele alınmış, Ankara-Sivas, Samsun-Sivas hatlarının yapılması kararlaştırılmıştır. 1923’te 4112 km. olan demiryolu uzunluğu 1938’de 6927 km.ye ulaşmıştır.
Atatürk 1937 yılında T.B.M.M. ‘nin 5.Dönem 3. toplanma yılını açarken yaptığı konuşmasında “Demiryolları bir ülkeyi medeniyet ve refah ışıklarıyla aydınlatan kutsal bir meşaledir. Cumhuriyetin ilk senelerinden beri, dikkatle, ısrarla üzerinde durduğumuz demiryolları inşaatı siyaseti, hedeflerine ulaşmak için durmadan başarı ile tatbik olunmaktadır.”diyerek bu konuda yapılan çalışmalara değinmiştir.
Atatürk tüm yurt gezilerinde deniz yoluyla ulaştığı liman şehirlerinin dışındaki her yere trenle giderdi. Demiryolu ile yaptığı yurt gezilerinde kullandığı 2 no.lu servis vagonu zamanla yetersiz kalınca 1935 yılında Almanya’dan LHV. Linke Hofman-Werke fabrikasından bir tren ısmarlandı. Tren penceresinin altına kadar lacivert, üst kısmı beyaz olduğu için halk arasında “Atatürk’ün Beyaz Treni” olarak anıldı hep.
Atatürk dokuz gün süren son yurt gezisine 12 Kasım 1937 günü Ankara’dan yine Beyaz Tren ile çıktı. Kayseri, Sivas, Diyarbakır, Elazığ, Malatya, Adana ve Mersin’e gitti. Afyon ve Eskişehir üzerinden de 21 Kasım 1937 günü Ankara Garı’na girdi. Bu yolculuğun sonunda Atatürk’ün hastalığı iyice arttı.
10 Kasım 1938’de hayata gözlerini yuman ulu önderin naaşı 19 Kasım 1938 günü Dolmabahçe Sarayı’ndan alınarak bir tören ile Ankara’ya doğru yola çıkarıldı. Kortej Sarayburnu’na ulaştığında Ata’nın naaşı rıhtımda bulunan Zafer destroyeri ile açıkta bekleyen Yavuz zırhlısına yerleştirildi. Ve daha sonra da İzmit’te karaya çıkarılarak Ankara’ya götürülmek üzere törenle “Beyaz Tren” e yerleştirildi ve çevresinde altı meşale yakıldı. Tümen bandosunun çaldığı İstiklal Marşı ve halkın gözyaşları arasında Beyaz Tren Ankara’ya doğru hareket etti.
Böylece Atatürk tüm yurt gezilerini yaptığı, halk arasında efsane olmuş Beyaz Treni ile ebedi yolculuğuna uğurlandı. O demiryolu konusunda yaptığı çalışmalar, kararlar ve uygulamalarla uygarlık yolunda demiryolunun önemini her fırsatta vurgulamış bir demiryolu sevdalısıydı.
Bu vesile ile Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha saygıyla anıyor ve Cahit Külebi’nin mısralarıyla yazıma son veriyorum. “Binip trene gezende biz seni hatırlarız…”
Kaynak:Atatürk Dönemi Demiryolu Politikasına Bir Bakış/ Yrd. Doç Dr. İsmail Yıldırım
Atatürk’ün Trenleri /Ruhan çelebi/kentvedemiryolu.com
Yorumlar
Yorum Gönder