Sanayi Devrimi’nin en büyük
simgelerinden biri olan demiryolu Osmanlı İmparatorluğu’na birçok yenilikten
daha önce girmiştir.
Osmanlı İmparatorluk sınırları
içindeki ilk demiryolu, İngilizlerin de teşviki ile Mısır’da İskenderiye – Kahire
arasında inşa edilmiştir. Osmanlıyı Avrupa’ya bağlayan ilk demiryolu ise 1888
yazında işletmeye açılmıştır. Avusturya sınırından başlayıp Belgrad, Niş, Sofya
ve Edirne’den geçerek İstanbul’a uzanan Şark Demiryolları Osmanlı başkentini
artık doğrudan doğruya Viyana, Paris, Berlin ve Calais üzerinden Londra’ya
bağlıyordu.
Ulaşım, gittiği bölgelerde
kültürel, iktisadi, siyasi ve askeri standardizasyona her zaman hizmet etmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu’nda ise isyanların
başladığı, ülkenin zayıfladığı bu dönemde Osmanlı Devleti yöneticileri için ulaşım
tüm bu özelliklerinin ve etkilerinin yanında “toprak birliğini güvence altına
almak” için de en etkili ve öncelikli işlev olarak görülmüştür.
Osmanlı demiryollarına yapılan yatırımın
%90’ı yabancıydı ve bu sermaye içindeki en büyük pay ise Fransa’ya aitti.
Ayrıca yapım için gerekli teknik uzmanlık ise tamamen Avrupa’dan
sağlanmaktaydı.
1.Dünya Savaşı sona erdiğinde
galip devletlerin ilk yaptığı işlerden biri, Türk ordusunun
silahsızlandırılması ve mevcut demiryolu hattına el konulması oldu.
Chester Projesi, Amerikalı Tuğamiral Colby Mitchell Chester
öncülüğünde bir grubun, Anadolu’da demiryolları yapımı ve işletmesi başta olmak
üzere, birçok alanda almaya çalıştıkları imtiyazları kapsamaktadır.
Chester Grubu ilk olarak 1908 – 1914
döneminde, 1908 Jön Türk devrimi sonrasında kurulmuş olan hükümete bu projeyi
götürmüştür. Yapılan görüşmeler ve ön çalışmalar neticesinde hayata geçirilemeyen
proje 1. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ile bir süreliğine rafa kaldırılmıştır.
Daha sonraki yıllarda projenin muhatabı 1922 – 1923 yıllarında henüz kurulmakta
olan yeni Türkiye’nin Kemalist Hükümeti olmuştur.
Chester Projesine göre imtiyaz
sahibi olacak grup şirketi (Ottoman – American Development Company) hiçbir km.
garantisi veya ücret almadan Anadolu’da yaklaşık 4.400 km. uzunluğunda demiryolu,
Akdeniz ve Karadeniz kıyılarında olmak üzere de üç liman inşa edecekti. Buna
karşılık olarak da inşa ettiği bu demiryolu hatlarıyla limanlarını ve bu hatların
iki yanında toplam 40 km.lik şerit içindeki, mevcut ve bulunacak tüm maden
kaynaklarını 99 yıllığına işletme hakkına sahip olacaktı.
Döşenecek demiryolları 1.435 m
eninde, normal tek hat şeklinde olacaktı ve ikinci bir hattın ileride yanına
döşenmesi için yeterli arazi de bırakılacaktı. Demiryollarının geçeceği
güzergâh, şu hatlardan oluşmaktaydı;
1. Sivas
– Harput- Ergani – Diyarbakır – Bitlis (Van Gölünün güneyinden veya kuzeyinden)
– Van
2. Harput
– Yumurtalık
3. (1.
Hattın, Diyarbakır – Bitlis kısmının bir noktasından başlayarak) Musul – Kerkük
– Süleymaniye . (Ayrıca, ek sözleşme
ile, bunlara yeni hatlar eklenmiştir)
4. Samsun
– Havza – Amasya – Zile – Sivas
5. Musaköy
– (4. Hat üzerinde) – Ankara
6. Çaltı
(1. Hat üzerinde) – Erzurum – Doğubeyazıt (İran sınırı)
7. Pikriç
veya Aşkale (6. Hat üzerinde) – Karadeniz kıyısı (muhtemelen Trabzon)
8. Hacışefaatli
(5. Hat üzerinde) – Kayseri – Ulukışla
Şirket biri Samsun’da olmak üzere
Karadeniz kıyısında iki ayrı liman inşa edecekti. Ayrıca, inşaat maliyetini
kendisi karşılamak üzere Akdeniz kıyısında, Yumurtalık’ta da bir liman inşa
edebilecekti.
Bunun karşılığında ise Türk Hükümeti
isterse, ana hatları 30 yıl sonra karşılığını ödeyerek devletleştirebilecekti.
Anlaşma süresi olan 99 yıl bittikten sonra, şirketin o zamana kadar inşa ettiği
ve işlettiği tüm tesisler doğal olarak devlete devredilecekti.
İmtiyaz anlaşmasının en çarpıcı
özelliği hatların iki yanındaki toplam 40. km lik bir şeritte mevcut olan veya
ileride bulunacak olan tüm yer altı kaynaklarının (maden, maden suyu, petrol
vb.) işletme hakkının 99 yıl için imtiyaz sahibi şirkete verilmesiydi. Ayrıca
şirket, her türlü maden işleme tesisini kurmak konusunda da imtiyaz sahibi
olacaktı. Demiryolu, liman yapımı ve işletmesi konusunda şirkete sağlanan her
türlü (ithalat ve iç alımda vergi bağışıklığı ve arazinin ücretsiz olarak
şirketin kullanımına sunulması gibi) yasal, mali ve idari kolaylıklar yeraltı
kaynaklarının çıkarılması ve işletilmesi için de geçerli olacaktı.
Demiryollarının geçeceği hatların
iki yanında 20’şer km.lik alandaki tüm yer altı kaynaklarını çıkarma ve işleme
hakkının şirkete verilmesi, projeye sadece bir demiryolu projesi olmasından bambaşka
bir boyut da katmaktaydı; Petrol.
Chester Projesi, o dönemin para
değerine göre 200 milyon dolardan 300 milyon dolara kadar harcama gerektirdiği
hesaplanan inşaat sözleşmelerini ve 10 milyar dolar değerindeki madenlerin ve
öteki doğal kaynakların işletilmesini kapsayan birçok ayrı imtiyazı
kapsamaktaydı.
Chester İmtiyazının kapsadığı
topraklarla ilgili İngiliz, Alman, Fransız ve diğer grupların yaptığı jeolojik
incelemelerin gizli raporlarında bu toprakların petrol, bakır, altın, platin,
gümüş, demir, kurşun, çinko, kalay, civa, kobalt, magnezyum, nikel, antimon,
kömür ve tuz bakımından zengin olduğu belirtilmekteydi. Van ve Musul vilayetlerinin
8 milyar varillik petrol potansiyeline sahip olduğu, Ergani bakır madeninin 200
milyon ton yüksek derecede bakır cevherine sahip olduğu hesaplanıyordu.
Arthur Chester’ın ayrıca bu
imtiyaz projesinin kapsamında, Ankara’nın güneybatısındaki tepe üzerinde yeni
bir şehir kurmak için de bir proje hazırladığı ve buna şehrin bir haritasını da
eklediği söylenmektedir. Bu proje dâhilinde hükümet binaları, şehrin yolları,
caddeleri, kaldırımları inşa edilecek, parklar açılacak, şehre bol su
getirilecek, elektrik ve aydınlatma şebekesi kurulacak, tramvay, telefon
hatları tesis edilecektir. Her caddesinin altında iki tünel bulunacak, bu
tünellerin biri lağımlara, diğeri de elektrik, telgraf ve telefon tellerine
mahsus olacak ve şehrin ortasına bir de suni göl yapılacaktı.
Türk Hükümeti, TBMM’de görüşülen
ve oylanan Chester Projesi’ne 29 Nisan 1923 tarihinde resmen imzalanan anlaşma
ile talep ettiği imtiyazı vererek dünyayı şaşırtan bir karar aldı.
Amerikan Hükümeti ise Chester Grubunun tüm taleplerine rağmen
bu projeye başından beri diplomatik
destek vermekten kaçınıyordu ve Chester Projesi’nin Ankara Hükümeti tarafından
resmen kabul edilmesine rağmen bu projeyi resmen destekleme niyetinde
değildi. Bunun iki nedeni vardı. Biri
projeyi gerçekleştirecek olan Chester Grubu’nun yıllardır devam eden şirket içi
anlaşmazlıklarının bitmek bilmemesi, ikinci neden ise Musul Petrollerinde gözü
olan diğer bir Amerikan Grubunun TPC ile işbirliği yaparak Amerikan Hükümeti
üzerinde kurduğu baskıydı. Ayrıca Amerikan Hükümeti tüm dünyada uyguladığı
“açık kapı” politikasını da sürdürmek niyetindeydi.
Daha anlaşma görüşmeleri sürerken
başlayan uluslararası muhalefet, anlaşmanın onaylanması ile daha da
şiddetlendi. Çünkü imzalanan anlaşmada yapımı öngörülen birçok demiryolunun
yapım imtiyazı daha önce, Osmanlı Döneminde başka gruplara verilmişti: Rusya,
Almanya, Fransa ve Büyük Britanya, Chester sözleşmesi ile maddi olarak zarara
uğradıklarını iddia ediyorlardı.
Bu sıralarda TBMM Hükümeti Lozan
görüşmelerine yoğun bir şekilde devam ediyor, sadece Anadolu'ya saldıran ve
yenilgiye uğrayan Yunanlılarla değil, I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni
mağlup eden devletlerle de karşılaşıp hesaplaşıyor, artık tarihe karışmış olan
bu imparatorluğun tüm tasfiye davaları ile de yüzleşmek zorunda kalıyordu.
20 Kasım 1922'de başlayan Lozan görüşmelerinde Osmanlı borçları, Türk - Yunan sınırı, Boğazlar, Musul, azınlıklar ve Kapitülasyonlar konuları tartışılıyordu. Kapitülasyonların kaldırılması, İstanbul'un boşaltılması ve Musul konularında anlaşma sağlanamıyordu.
23 Nisan 1923'te taraflar arasında
karşılıklı verilen tavizler ile tekrar başlayan görüşmeler 24 Temmuz 1923'e
kadar devam etmiş ve bu süreç Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanması ile
sonuçlanmıştır.
Misak-ı Milli sınırları içinde bağımsız bir Türk Devleti’ni
tanıyan Lozan Anlaşması ile Musul sorunu dışında her konuda anlaşmaya varan
taraflar bu konuyu Türkiye ve İngiltere arasında ileriki dönemde çözümlenmesi,
çözümlenemediği durumda Milletler Cemiyeti Konseyi’ne götürülmesi yönünde bir karar aldılar.
TBMM ve Chester Grubu arasında 29 Nisan 1923
tarihinde imzalanan imtiyaz anlaşmasının, Amerikan Hükümeti’nin projeyi
sahiplenmemesi ve Ankara Hükümeti’nin sürekli olarak
projenin uygulanması için şirketi göreve çağırmasına rağmen inşaatla ilgili
hiçbir gelişme olmaması nedeni ile iptal edildiği Türk Hükümeti
tarafından Aralık 1923’te şirket yetkililerine bildirildi.
Milletler Cemiyeti Konseyi 1925
Aralık ayında İngiltere lehine beklenen kararı verdi. Musul 25 yıl İngiliz
mandası altında olmak şartı ile Irak’a kaldı.
Sonuç itibariyle Chester Projesi
bir proje olarak kaldı ve hayata geçirilemedi. Projenin hayata geçirilmemesinin nedeni bazı
kaynaklarda; bu projenin Lozan’da Kemalistlerce Amerikan desteğini almak
Avrupalılar üzerinde baskı yaratmak için kullanıldıktan sonra bir işlevinin
kalmaması, bazı kaynaklarda Musul Bölgesi’nin İngilizlerin kontrolünde
kalacağının belli olmasıyla projeye ilginin ve yatırım yapacakların geri
çekilmesi, bazı kaynaklarda ise mevcut içeriği ve niteliği ile bu projenin,
Avrupa merkezci – modern standardizasyon yönteminin hakim olduğu yeni dönemde
uygulanmasının olanaksız olması olarak belirtilmektedir.
Chester Projesi görünüşte bir
demiryolu projesi olarak karşımıza çıkmakla birlikte, uygulanmaya çalışıldığı
dönem dikkate alındığında emperyalist devletlerin bölge toprakları üzerindeki
mücadelesini ortaya koyması bakımından oldukça dikkat çekicidir.
Yorumlar
Yorum Gönder