Ana içeriğe atla

Sirkeciden Tren Gider…


sirkeci 1 300x195 Nükhet Işıkoğlu : Sirkeciden Tren Gider…Tek bir kelime bazen ne kadar çok şey çağrıştırır insana. Hüzün, keder, ayrılık, yalnızlık, hasret tek bir kelime olur “gurbet” diye çıkar ağzımızdan. Uzak olmaktır sıladan, eşten, dosttan, evlattan… Özlemektir her an… Yalnızlıktır, kaderdir, kederdir çoğu zaman… Daha iyisi için çalışmak, mücadele etmek ama bir taraftan da bunun bedelini sevdiklerinden uzak, yalnız geçen uzun gecelerde ödemektir.
Gurbet şairi Kemalettin Kamu’nun mısralarında olduğu gibi…
Gurbet o kadar acı ki, ne varsa içimde
Hepsi bana yabancı, hepsi başka biçimde
Ne bir arzum, ne emelim, yaralanmış bir elim
Ben gurbette değilim gurbet benim içimde…
2. Dünya Savaşı’nın ardından Batı Avrupa ülkeleri, ağır darbe alan sanayilerini ve ekonomilerini ayağa kaldırmak için hızlı bir kalkınma sürecine girmişti. Bu kapsamda Almanya da çığ gibi büyüyen işgücü açığını gidermek için aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bazı ülkelerden işçi alımına gitti.
Türkiye ile Almanya arasında 13 Ekim 1961 yılında imzalanan “Türk İşgücü Anlaşması” ile Almanya’ya ilk Türk işçi göçü başladı.
sirkeci 3 300x195 Nükhet Işıkoğlu : Sirkeciden Tren Gider…Sirkeci’deki trenler artık Türk gurbetçileri Almanya’ya taşımak için kalkıyordu peronlardan. Uğurlamaya gelenler gurbete yakınlarını, ümitlerini, yüreklerinin yarısını yolluyorlardı. Gidenler ise sadece sevdiklerinden değil, vatanlarından da ayrılıyorlardı. Davul zurna ile yolcu ediliyorlardı sanki askere gider gibi, arkalarından sular dökülüyordu “su gibi gidip gelsinler” diye… Kiminin anası, babası, kiminin karısı, yavrusu, kiminin yavuklusu el sallıyordu tren gözden kaybolana kadar… Her tren hareket ettiğinde çalan düdük Sirkeci’de ayrılığın son çığlığıydı.
Türk işçileri Sirkeci Garından kalkan trene binerek, daha sonradan “Acı Vatan” diye anacakları Almanya’ya doğru yola çıktılar.
Doğup büyüdükleri toprakları, sevdiklerini arkalarında bırakarak ekmek parası uğruna yollara düştüler. Vatan topraklarında ayaklarını bastıkları son yer, sevdiklerine sarıldıkları, gözyaşlarını akıttıkları, bir gün dönecekleri için söz verdikleri yer hep Sirkeci Garıydı.
1961 yılında İlk gurbetçi treninin veda düdüğünü öttürmesinin üzerinden bu yana tam 50 yıl geçti. Birçoğu değil başka bir ülkeye gitmek, farklı bir şehir bile görmemişlerdi. Dilini, adetlerini bilmedikleri, insanlarını tanımadıkları bir ülkede yaşama tutunmaya gidiyorlardı. Yanlarında tahta bavulları, mutlu bir geleceğin hayali ile bindiler trene…
Sirkeci’den tren gider,
Vagon gider, derdim gider.
Gurbet elde bir başıma,
Varım yoğum alır gider.
A. Akbaş
Atalarının at sürdüğü ovalardan trenle geçen gurbetçiler, el kapısına ekmek parası için gidiyorlardı. Niyetleri çok para kazanıp memlekete geri dönmek, rahat yaşamaktı. Hepsi Türkiye’de sahip olamadıkları ne varsa onu burada bulacaklarını, çalışarak kazanacaklarını hayal etmişti. Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun “gurbete düşenler” kaybolan cenneti ararlardı.
Sirkeci Garından başlayan ve 3 gün süren yolculuk ardından tren Münih Garına varıyordu. Trenden iner inmez kırmızı halıya bastı ayakları. Bando mızıka eşliğinde karşılandılar ilk gidenler. Yeni hayatın ilk adımında işçiler gidecekleri kentlere göre ayrılıyor, biletlerini ve kumanyalarını alarak yolculuğa devam ediyorlardı.
sirkeci 2 300x195 Nükhet Işıkoğlu : Sirkeciden Tren Gider…
En ağır, en zor işlerde çalıştılar. Sanayisi hızla gelişen ve güçlenen Almanya’nın bu başarısına alın terleriyle imza attılar. Zamanla gurbete kök saldılar. Memleketteki ailelerini getirdiler, evlendiler, çocukları oldu, torun sahibi oldular.
Türkiye’de “Alamancı”, Almanya’daki Türkler arasında “gurbetçi” olarak anılan Türk işçiler, Almanlar tarafından önce “Gastarbeiter (misafir işçi)”, daha sonra “Auslaender (yabancı), şu anda da “Mitbürger (hemşehri)” olarak anılmaya devam ediyorlar.
sirkeci 4 300x195 Nükhet Işıkoğlu : Sirkeciden Tren Gider…
Almanya’ya bir-iki yıllığına giden işçilerimizin kimi Alman vatandaşı oldu, oraya yerleşti, kimi de vatan hasretine dayanamadı Türkiye’ye kesin dönüş yaptı. Çok zorluklar yaşadılar, en ağır işlerde çalıştılar. Tek amaçları ailelerine güzel bir gelecek yaratmaktı. Aralarında çok başarılı olanlar da oldu.
Ne kadar insan varsa o kadar öykü vardır derler ya… İşte bu “acı vatan” macerası da bir sürü yaşanmış, belki de yarım kalmış hikayeye konu oldu… Yığınla öykü, yığınla yaşam, serüven…
Bu geçen 50 yılda Kara trenlere ne mi oldu? Onlar hala Sirkeci Garından hareket ediyorlar. Renkleri artık kara olmasa da yolları yine aynı…
Ama artık Sirkeci Garı’ndan Almanya’ya trenle giden gurbetçi yok…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ankara Gençlik Parkında Bir Küçük Tren…

İnsanların boş zamanlarını geçirdiği, ailece eğlendiği ve gezdiği mekânların günümüzdeki kadar alternatifi olmadığı devirlerde, Ankara Gençlik Parkı’nın kent sakinleri üzerinde güçlü bir cazibesi ve büyüsü vardı. Ankara’da doğup büyümüş ya da sonradan yerleşmiş olsun çoğu insanın yolunun bir şekilde düştüğü Gençlik Parkı, kim bilir kaç kuşağın anılarında silinmez izler bırakmıştır. Ünlü edebiyatçımız Rıfat Ilgaz “Gençlik Parkı”nı şu mısralarla anlatır; Bütün sokakları bu kentin Gençlik Parkı'na açılır, Bir sevgi ilkyaz sıcaklığında, Bir türkü yükselir uygarlıktan yana, Halktan yana, emekten yana, bilimden yana, Alır karamsarlığımızı götürür, Mavilikte açılır tomurcuk, Bir halı dokunur yurt güzelliğinde, Geleceğin yollarına serilir, Genç dediğin boy atmalı özgürlüğe doğru, Büyümeli yılların kısırlığında böyle dik, Gün ışırken yerini almalı en önde, Gençlik Parkı'nda coşkudan bayrak çekilmeli… Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara, başkent

CHESTER PROJESİ

Sanayi Devrimi’nin en büyük simgelerinden biri olan demiryolu Osmanlı İmparatorluğu’na birçok yenilikten daha önce girmiştir. Osmanlı İmparatorluk sınırları içindeki ilk demiryolu, İngilizlerin de teşviki ile Mısır’da İskenderiye – Kahire arasında inşa edilmiştir. Osmanlıyı Avrupa’ya bağlayan ilk demiryolu ise 1888 yazında işletmeye açılmıştır. Avusturya sınırından başlayıp Belgrad, Niş, Sofya ve Edirne’den geçerek İstanbul’a uzanan Şark Demiryolları Osmanlı başkentini artık doğrudan doğruya Viyana, Paris, Berlin ve Calais üzerinden Londra’ya bağlıyordu. Ulaşım, gittiği bölgelerde kültürel, iktisadi, siyasi ve askeri standardizasyona her zaman hizmet etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise isyanların başladığı, ülkenin zayıfladığı bu dönemde Osmanlı Devleti yöneticileri için ulaşım tüm bu özelliklerinin ve etkilerinin yanında “toprak birliğini güvence altına almak” için de en etkili ve öncelikli işlev olarak görülmüştür. Osmanlı demiryollarına yapılan yatırımın %90’ı yabancıy

Bir Demiryolu, Bir Tünel, Bir Mühendis…

Takvimler 1927 yılını gösterdiğinde dünyada hayat şimdikinden çok farklı bir şekilde akıyordu… Tüm yeryüzünde 2 milyar insan yaşıyordu ve henüz sadece bir Dünya Savaşı olmuştu. 1927 yılında ülkemizde yapılan ilk genel nüfus sayımında Türkiye’nin nüfusu 13 milyon 648 bin 270 kişi çıkmıştı. Atatürk Time Dergisi’ne ikinci kez kapak olmuş,   İstanbul Radyosu ilk yayınına Sirkeci’deki Büyük Postane Binası’nın bodrum katında yine bu yıl başlamıştı. Milli mücadeleden bağımsız bir devlet olarak çıkan, tüm yurdu demir ağlarla örmeye kararlı genç Türkiye Cumhuriyeti, “Bir karış fazla şimendifer” parolasıyla art arda demiryolu projelerini hayata geçirmeye başlıyordu. Bu çalışmalar kapsamında çıkarılan bir kanunla, Irmak – Filyos Demiryolu hattının yapımına da 1927’de başlanmış oldu.   Kömüre Giden Demiryolu Özellikle savaş dönemlerinde kömür sıkıntısının çekilmesi, Batı Karadeniz kömürlerine sadece denizden ulaşılması bir demiryolu inşasını zorunlu kılmaktaydı. Demiryolu sadec