Ana içeriğe atla

Demiryolu Devrimi


Dünyanın belki de en önemli ilk küresel gelişmesiydi. 1830 yılı Eylül ayında Liverpool – Manchester Demiryolu’nun açılışıyla ilk tren raylarda ilerlemeye başladı. Çift yönlü olan hat tamamen buharla çalışıyordu ve İngiltere’nin iki önemli şehrini birbirine bağlıyor, yolcu ve yük trafiğinin akışını sağlıyordu.
Liverpool – Manchester hattının açılmasından sonraki on yıl içinde buharlı trenler tüm Avrupa’ya yayıldı, hatta Kuzey Amerika’da da kullanılmaya başlandı. Çeyrek yüzyıl içinde ise Küba ve Peru’dan Mısır ve Hindistan’a kadar her yerde demiryolları kurulmuştu.
George Stephenson Liverpool – Manchester hattında ray aralığı olarak 4 fit 8 ½ inç (143,5 cm) ölçüsünü seçti ve bu ölçü dünyada en çok uygulanan standart ölçü halini aldı. Raylar arasındaki açıklık ölçüsü, maliyetle uygulanabilirlik açısından önemli bir parametreydi ve Stephenson’un seçtiği bu ölçü dünyada oldukça popüler oldu.
İki şehir arasında sadece yolcu değil yükler de taşınmaya başlandı. İlk zamanlarda genellikle pamuk ve kömür taşınırken kısa bir süre sonra canlı hayvan taşımacılığına da başlandı. Çiftçiler ve balıkçılar kısa sürede demiryollarının kendi ürünleri için çok büyük bir pazar yarattığını fark ettiler. Taze süt ürünleri, sebze, et ve balık taşımaları ile özellikle daha önceleri taze yiyecek bulamayan şehirli halkın beslenme alışkanlıklarında adeta bir devrim yaşandı.
Demiryolları, sanatta ve edebiyatta da kabul görmeye başladı. Ressam J.M.W. Turner, demiryollarını konu alan ilk büyük sanat eseri Rain, Steam and Speed (Yağmur, Buhar ve Hız) tablosunda sisler arasından hızla çıkan bir tren görüntüsünü tuvale aktardı.
Bu sırada ünlü Alman düşünür Goethe Almanya’yı birleştirmek için etkin ulaştırma sistemleri geliştirmenin gerekli olduğunu savunuyor ve 1824 yılında şunları yazıyordu; “Eğitimli bir dünyanın aradığı şeyler demiryolları, ekspres posta, buharlı gemiler ve diğer bütün olası iletişim yollarıdır.” Almanya kısa sürede ikinci en kapsamlı demiryoluna sahip ülke haline geldi ve 1850 yılında 6.400 km civarında bir demiryolu hattına ulaştı.
Prusya, Avrupa’daki bu dev demiryolu hamlesini ve kazanç kaynağını öngörerek henüz hiçbir demiryolu hattı yapılmamasına rağmen bu endüstriyi düzenleyecek bir demiryolu yasasını onayladı.
İtalya’da demiryolları 1846 yılında modernleşme yanlısı Papa IX. Pius tarafından desteklenerek hızlandırıldı. Ancak IX. Pius’un selefi XVI. Gregory demiryollarına ve Roma sokaklarının gaz lambasıyla aydınlatılması gibi konulara şiddetle karşı çıkmıştı. Gregory’nin ölümüne kadar Orta İtalya’dan geçen demiryolu hattının yapımı engellendi. Bu olay Gregory’nin ölümünden sonra da uzun süre Romalıların anlattığı şu fıkra ile hatırlandı; “Gregory cennetin kapısına giderken yolda rastladığı Aziz Peter’e yolun uzun olup olmadığını, yorgunluktan bacaklarının ağrıdığını söylemiş. Ahh… demiş Aziz Peter, Demiryolu yapmış olsaydın çoktan cennete varmıştın…”
Demiryolu gelişimi için çok uygun ve büyük toprakları olan Rusya ise askeri nedenlerle Stephenson’un standardından daha farklı olarak 5 fit (152.4 cm) bir ray ölçüsüne yöneldi.   
Amerikalı tarihçi Seymour Dunbar ise şunları yazıyordu; “Gelecekte insanlar bu ülkenin (Amerika’nın) nihayet ne zaman ulus haline geldiğine ilişkin bir tarih arayacak olursa, politik bir kampanya sonunda verilmiş kararı ya da savaş alanını seçmeyecektir. Biri Doğu’dan, biri Batı’dan gelen iki lokomotifin Promontory’de buluştuğu saati seçeceklerdir.”
Osmanlı İmparatorluğu’nda ise ilk demiryolu 130 km olarak İzmir-Aydın arasında bir İngiliz şirketine verilen imtiyazla 1856 yılında yapıldı. İnşaat 10 yıl sürdü ve hat 1866 yılında kullanıma açıldı.
Abdülhamit anılarında şöyle yazmaktadır; “Bütün kuvvetimle Anadolu Demiryollarının inşasına hız verdim. Bu yolun gayesi, Mezopotamya ile Bağdat’ı Anadolu’ya bağlamak, İran Körfezi’ne kadar ulaşmaktır. Alman yardımı sayesinde bu başarılmıştır. Eskiden tarlalarda çürüyen hububat şimdi iyi sürüm bulmaktadır, madenlerimiz dünya piyasalarına arz edilmektedir. Anadolu için iyi bir istikbal hazırlanmıştır. İmparatorluğumuz dâhilinde demiryollarının inşaatı mevzuunda büyük devletler arasındaki rekabet, çok garip ve şüphe davet edicidir. Her ne kadar büyük devletler itiraf etmek istemiyorlarsa da, bu demiryollarının ehemmiyeti yalnızca iktisadi değil, aynı zamanda siyasidir.”
Telgrafın icadı, demiryolu hatlarının daha yoğun bir şekilde kullanılmasına imkân verdiği için bu alanda önemli gelişmelerden biri oldu.
Avrupa çapında bir demiryolu ağının geliştirilmesi için, elektrifikasyon ve güvenlik sistemlerindeki farklılıkların giderilmesi gerekiyordu. Bu konu 1878 – 1886 yılları arasında Berne’de düzenlenen bir dizi konvansiyonda ele alındı. Bu konvansiyonlarda hem teknik, hem de uluslararası trenlerde hasar ve gecikme sorumluluğu gibi yasal konular tartışılarak anlaşma sağlandı.
19. Yüzyılın ortasına gelindiğinde artık Avrupa’nın tüm ana limanları demiryolu hattının son istasyonu haline gelmişti. 
Dünya’da ilk yeraltı demiryolu Londra’da 1863 yılında tamamlandığında, bu konuda mühendislik başarılarının ardı arkası kesilmiyordu.
1880 yılında dünyada toplam 448.000 km demiryolu vardı ve yüzyılın sonuna kadar 800.000 km’ye ulaştı. Demiryolları tüm dünyada yılda 16.000 km oranında artıyordu ve bu artış I. Dünya Savaşı başlayana kadar hızla devam etti.
Demiryollarının ortaya çıkışı dünyanın her yerinde modern çağın doğuşunu simgeledi. Ekonomik kalkınmayı ve toplumsal ilerlemeyi canlandırdı. Binlerce yıldır süregelen yaşam tarzlarını değiştirdi. Buhar gücüyle çalışan lokomotiflerle daha önce insanlar ve hayvanlar tarafından taşınabilen her şeyden en az on kat daha ağır yüklerin taşınması sağlandı.
Maliyet ve uzaklık arasındaki denklemin baştan yapılması ekonomiyi ve insanların yaşadığı toplumsal coğrafyayı değiştirdi. 
Zaman içinde yolcuların ve taşımacılığın serbestçe akmasına izin verilen, teşvik edilen bir demiryolu sisteminin bulunduğu tüm ülkelerde, demiryolları kısa bir süre içinde, yalnızca belirli bir bölgeye değil, tüm ülkeye ekonomik güç kazandırmıştır.
Demiryollarının başarısı, demiryolu uzmanı Geoffrey Freeman Allen tarafından ifade edilen bilimsel bir gerçeğe dayanmaktadır; “Çelik raylar üstünde dönen çelik tekerlekler, bugüne kadar geliştirilen – havada düşey yükselme haricinde -  en sürtünmesiz hareketi sağlamaktadır. Bunun sonucunda çekme birimi başına, tüketilen yakıt birimi başına ve yolculukta görev alan personel başına diğer bütün ortamlardan daha fazla tonajı taşıyabilmektedir. Demiryolları uygun koşullarda hizmet verdiği zaman yenilmezdir.”



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ankara Gençlik Parkında Bir Küçük Tren…

İnsanların boş zamanlarını geçirdiği, ailece eğlendiği ve gezdiği mekânların günümüzdeki kadar alternatifi olmadığı devirlerde, Ankara Gençlik Parkı’nın kent sakinleri üzerinde güçlü bir cazibesi ve büyüsü vardı. Ankara’da doğup büyümüş ya da sonradan yerleşmiş olsun çoğu insanın yolunun bir şekilde düştüğü Gençlik Parkı, kim bilir kaç kuşağın anılarında silinmez izler bırakmıştır. Ünlü edebiyatçımız Rıfat Ilgaz “Gençlik Parkı”nı şu mısralarla anlatır; Bütün sokakları bu kentin Gençlik Parkı'na açılır, Bir sevgi ilkyaz sıcaklığında, Bir türkü yükselir uygarlıktan yana, Halktan yana, emekten yana, bilimden yana, Alır karamsarlığımızı götürür, Mavilikte açılır tomurcuk, Bir halı dokunur yurt güzelliğinde, Geleceğin yollarına serilir, Genç dediğin boy atmalı özgürlüğe doğru, Büyümeli yılların kısırlığında böyle dik, Gün ışırken yerini almalı en önde, Gençlik Parkı'nda coşkudan bayrak çekilmeli… Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara, başkent

CHESTER PROJESİ

Sanayi Devrimi’nin en büyük simgelerinden biri olan demiryolu Osmanlı İmparatorluğu’na birçok yenilikten daha önce girmiştir. Osmanlı İmparatorluk sınırları içindeki ilk demiryolu, İngilizlerin de teşviki ile Mısır’da İskenderiye – Kahire arasında inşa edilmiştir. Osmanlıyı Avrupa’ya bağlayan ilk demiryolu ise 1888 yazında işletmeye açılmıştır. Avusturya sınırından başlayıp Belgrad, Niş, Sofya ve Edirne’den geçerek İstanbul’a uzanan Şark Demiryolları Osmanlı başkentini artık doğrudan doğruya Viyana, Paris, Berlin ve Calais üzerinden Londra’ya bağlıyordu. Ulaşım, gittiği bölgelerde kültürel, iktisadi, siyasi ve askeri standardizasyona her zaman hizmet etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise isyanların başladığı, ülkenin zayıfladığı bu dönemde Osmanlı Devleti yöneticileri için ulaşım tüm bu özelliklerinin ve etkilerinin yanında “toprak birliğini güvence altına almak” için de en etkili ve öncelikli işlev olarak görülmüştür. Osmanlı demiryollarına yapılan yatırımın %90’ı yabancıy

Bir Demiryolu, Bir Tünel, Bir Mühendis…

Takvimler 1927 yılını gösterdiğinde dünyada hayat şimdikinden çok farklı bir şekilde akıyordu… Tüm yeryüzünde 2 milyar insan yaşıyordu ve henüz sadece bir Dünya Savaşı olmuştu. 1927 yılında ülkemizde yapılan ilk genel nüfus sayımında Türkiye’nin nüfusu 13 milyon 648 bin 270 kişi çıkmıştı. Atatürk Time Dergisi’ne ikinci kez kapak olmuş,   İstanbul Radyosu ilk yayınına Sirkeci’deki Büyük Postane Binası’nın bodrum katında yine bu yıl başlamıştı. Milli mücadeleden bağımsız bir devlet olarak çıkan, tüm yurdu demir ağlarla örmeye kararlı genç Türkiye Cumhuriyeti, “Bir karış fazla şimendifer” parolasıyla art arda demiryolu projelerini hayata geçirmeye başlıyordu. Bu çalışmalar kapsamında çıkarılan bir kanunla, Irmak – Filyos Demiryolu hattının yapımına da 1927’de başlanmış oldu.   Kömüre Giden Demiryolu Özellikle savaş dönemlerinde kömür sıkıntısının çekilmesi, Batı Karadeniz kömürlerine sadece denizden ulaşılması bir demiryolu inşasını zorunlu kılmaktaydı. Demiryolu sadec