Ana içeriğe atla

Yüz Yıllık Bir Gazetenin Öyküsü...

Birinci Dünya Savaşı ardından 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi imzalanmıştı.  Mütareke şartlarına göre, ordu kayıtsız- şartsız dağıtılacak ve müttefik devletler ülkemizin istedikleri yerine çıkartma yapıp işgal edebileceklerdi.
Mersin limanında işgal gemilerinden inen Fransız askerleri şehrin caddelerinde resmi geçit yapıyor ve vilayet binasından Fransız bayrakları sallandırılıyordu, Adana işgal altındaydı.
Kapkara günler yaşanıyordu. Ne düzenli bir ordu kalmıştı, ne de silah… Tek bir şey vardı; umut ve vatan sevgisi…
İşte bu günlerde Ahmet Remzi bey halka umut olmak, işgale karşı bilinçlendirmek için bir gazete çıkartmaya karar verdi. 25 Aralık 1918’de, Adana’nın işgalinden beş gün sonra yayın hayatına başladı Adana Gazetesi.
İlk üç sayıdan sonra, Fransız İşgal Kuvvetleri tarafından milli mücadeleye destek verdiği için kapatıldı. Ahmet Remzi Bey yılmadı, valilikten izin alarak yeni bir gazete çıkartmaya başladı.
Adı: Yeni Adana Gazetesi.
Ancak 8. Sayıda gazeteyi beraber çıkarttıkları arkadaşı Avni beyin “Kanuna Hürmet” başlığı ile işgal güçlerinin yaptığı kanunsuzlukları eleştiren yazısı sonrası matbaaları Fransız askerlerince basıldı ve tüm makinelere ve gazeteye el konuldu. Matbaa sahibi Emin bey ile, yazıyı yazan Avni bey tutuklandı, Ahmet Remzi bey hakkında ise idam kararı çıktı.  
Ahmet Remzi bey için esas mücadele şimdi başlamıştı. Hemen şehirden kaçarak, önce Kayseri’ye gitti. Bir gazete çıkartmaya çalışsa da Adana’dan uzaklaştığı için istediği etkiyi yapamıyordu. Adana’ya yakın olmalı, basılan gazeteleri gizlice şehre sokup dağıtarak milli mücadeleye katkı sağlamalıydı. Baskı makinesini sırtına alıp Adana’nın Karaisalı İstasyonuna gelerek gazetesini basmaya karar verdi. Tren vagonuna matbaa kurdu.
Haksız ve zalim işgale karşı, tren vagonunda basılan Yeni Adana Gazetesi “İşgale direnin!” diye feryat ediyordu. Milli mücadele haberlerini yayıyor, halkı birliğe çağırıyordu.
Torosların eteklerindeki bir istasyonda bekleyen vagonun içinde yayına hazırlanan gazetenin harfleri, manevra yapan diğer vagonların sarsmasıyla her seferinde yerlere dökülüyordu. Tekrar toplanıyor, tekrar diziliyordu harfler. Gazeteyi çıkartmaya çalışanlar en sonunda istasyonun gar memuruna gidiyorlar; gazeteyi yetiştirmemiz lazım, böyle her manevrada bizim vagona toslarsanız bu iş yetişmez diyorlar. Bunun üzerine kör bir hatta çekiliyordu vagon.
Bir gün istasyona geliyorlar ki bütün vagonlar gitmiş, matbaa vagon da yok, kör hat bomboş… Hemen gar memuruna koşuyorlar. Matbaamız nereye gitti? Gar memuru; yukarılar Kuvayı Milliye’nin eline geçti. Pozantı’ya doğru çıkıyorlarmış. Gece emir geldi, bütün vagonları Belemedik İstasyonuna götürdüler.
Hemen vagonun olduğu Belemedik istasyonuna gidiyorlar. Vagonun içine çeki düzen verip yeni gazeteyi basmak için tekrar hazırlıklara başlıyorlar. Yalnız bu baskıda, gazetenin logosunun yanındaki bölümde bir de değişiklik yapıyorlar.
Gazete İdarehanesi: Karaisalı – Belemedik İstasyonu.
Çaresi yoktu. Vagon nereye giderse gazetenin yönetim yeri orası olacaktı.
Birkaç gün sonra Pozantı da Fransızlar’ın elinden kurtarıldı. Vagon Pozantı’ya doğru yola çıktı. Bunca taşınmaya matbaa mı dayanır? Artık pedal makinesi çalışmıyordu. Gazeteyi basamaz duruma gelmişlerdi.
Haber salınınca, Mücellit Ali Efendi birkaç gün içinde Pozantı’ya geldi. Hemen işe koyuldu. Elinde mermer taş durmadan uğraşıyordu. İzleyenler merak ettiler.
-Sordular; Ali Efendi ne olacak bu mermer taşı?
-Ali Efendi; Başka çare mi var? İki yanına yivler açacağız. Sayfanın kalıbını bunun üzerine sımsıkı bağlayacağız. Nemli kağıdı üzerine yerleştireceğiz ve merdane ile üzerinden geçeceğiz. Yazılar da kağıda çıkacak.
-Ya gazetenin öbür yüzü?
-Bekleyeceğiz. Bir yüzdeki mürekkepler kurusun sonra yine kağıtları ıslak bezler arasında tava alacağız ve ikinci yüzünü basacağız. Haftada iki kere basılmayacak mı gazete? Yetişir.
Biraz kağıt vardı ama mürekkep yoktu. Ama buna aldırmıyordu Ali Efendi. “Tasanız o olsun. Etraf orman, her yer çıra. Sobalar sabah akşam gürül gürül yanıyor. Borular kurumdan tıkanıyor. Bana bir de bezir yağı bulun gerisine karışmayın” diyordu.
İstasyondaki vagon matbaada, baca kurumundan mürekkebiyle, kağıt yokluğundan helva kağıtlarına basılan Yeni Adana Gazetesi Pozantı’daki ilk sayısını da böylece çıkartmış oluyordu.
Gazeteye haber toplamak, yazar kadrosu oluşturmak,  gazeteyi Adana’ya sokup dağıtmak öyle kolay işler değildir. İşte bu gazete Ahmet Remzi beyin Yeni Adana’sıdır. 
Fransız işgaline karşı çıkan, tüm halkın tek umut ve haber kaynağı, Toroslar'ın eteklerinde basılan, kente gizlice sokulup dağıtılan özgürlük, bağımsızlık diye bağıran gazete...
Karaisalı Kelebek İstasyonundaki vagonda 9. Sayı, Belemedik İstasyonunda 10-11-12. Sayı ve Pozantı’nın elimize geçmesi ile 186. Sayıya kadar Pozantı’da çıktı gazete. Gazetenin yazı kadrosu, o sırada cepheden dönen yedek subaylarla daha da güçlendi. 
1921 yılında Ahmet Remzi, Pozantı'dan Adana'ya geçti ve yaşadığı sürece gazetesini Cumartesi günleri hariç her gün düzenli olarak yayınladı. Fransız askerlerinin gemilerine binip, geldikleri gibi gittikleri günü gazetesinin manşetinden verdi. Harf devriminden 2 ay 21 gün sonra yeni Türk harfleriyle çıkan ilk gazetelerden biri oldu. 

Zaman içinde adeta bir basın okulu oldu; birçok gazeteci, yazar ve şair yetiştirdi.  Fazıl Hüsnü Dağlarca, Yeni Adana adlı şiirinde şöyle der;

Yazının ayağa kalktığı
Gazete olduğu Adana´da
Bu sese dayanamamıştır saldırgan
Susmuştur çabucak…

Yeni Adana Gazetesi, 1965 yılında New York’da “Dünya Basın Başarı Ödülü”nü, 1996 yılında “Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Ödülü”nü, 2015’de ise “Çukurova Gazeteciler Cemiyeti Özel Ödülü”nü aldı.
“Dünya Basın Başarı Ödülü” töreninde ödülü veren Arjantinli Gazeteci; bir gazetenin büyüklüğü sayfalarının adediyle veya tirajı ile ölçülemez, bir ruha ihtiyacı vardır. Size bu ruhu taşıyan bir gazeteyi takdim ediyorum demiştir.

Kurtuluş Savaşı sırasında milli mücadele ruhuyla Çukurova Cephesinin sesi haline gelen, yayın hayatına bir vagonda başlayan gazete, Adana’da yüz yıldır çıkmaya devam etmektedir ve ülkemizin hala yayınlanan en eski gazetesidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ankara Gençlik Parkında Bir Küçük Tren…

İnsanların boş zamanlarını geçirdiği, ailece eğlendiği ve gezdiği mekânların günümüzdeki kadar alternatifi olmadığı devirlerde, Ankara Gençlik Parkı’nın kent sakinleri üzerinde güçlü bir cazibesi ve büyüsü vardı. Ankara’da doğup büyümüş ya da sonradan yerleşmiş olsun çoğu insanın yolunun bir şekilde düştüğü Gençlik Parkı, kim bilir kaç kuşağın anılarında silinmez izler bırakmıştır. Ünlü edebiyatçımız Rıfat Ilgaz “Gençlik Parkı”nı şu mısralarla anlatır; Bütün sokakları bu kentin Gençlik Parkı'na açılır, Bir sevgi ilkyaz sıcaklığında, Bir türkü yükselir uygarlıktan yana, Halktan yana, emekten yana, bilimden yana, Alır karamsarlığımızı götürür, Mavilikte açılır tomurcuk, Bir halı dokunur yurt güzelliğinde, Geleceğin yollarına serilir, Genç dediğin boy atmalı özgürlüğe doğru, Büyümeli yılların kısırlığında böyle dik, Gün ışırken yerini almalı en önde, Gençlik Parkı'nda coşkudan bayrak çekilmeli… Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara, başkent

CHESTER PROJESİ

Sanayi Devrimi’nin en büyük simgelerinden biri olan demiryolu Osmanlı İmparatorluğu’na birçok yenilikten daha önce girmiştir. Osmanlı İmparatorluk sınırları içindeki ilk demiryolu, İngilizlerin de teşviki ile Mısır’da İskenderiye – Kahire arasında inşa edilmiştir. Osmanlıyı Avrupa’ya bağlayan ilk demiryolu ise 1888 yazında işletmeye açılmıştır. Avusturya sınırından başlayıp Belgrad, Niş, Sofya ve Edirne’den geçerek İstanbul’a uzanan Şark Demiryolları Osmanlı başkentini artık doğrudan doğruya Viyana, Paris, Berlin ve Calais üzerinden Londra’ya bağlıyordu. Ulaşım, gittiği bölgelerde kültürel, iktisadi, siyasi ve askeri standardizasyona her zaman hizmet etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise isyanların başladığı, ülkenin zayıfladığı bu dönemde Osmanlı Devleti yöneticileri için ulaşım tüm bu özelliklerinin ve etkilerinin yanında “toprak birliğini güvence altına almak” için de en etkili ve öncelikli işlev olarak görülmüştür. Osmanlı demiryollarına yapılan yatırımın %90’ı yabancıy

Bir Demiryolu, Bir Tünel, Bir Mühendis…

Takvimler 1927 yılını gösterdiğinde dünyada hayat şimdikinden çok farklı bir şekilde akıyordu… Tüm yeryüzünde 2 milyar insan yaşıyordu ve henüz sadece bir Dünya Savaşı olmuştu. 1927 yılında ülkemizde yapılan ilk genel nüfus sayımında Türkiye’nin nüfusu 13 milyon 648 bin 270 kişi çıkmıştı. Atatürk Time Dergisi’ne ikinci kez kapak olmuş,   İstanbul Radyosu ilk yayınına Sirkeci’deki Büyük Postane Binası’nın bodrum katında yine bu yıl başlamıştı. Milli mücadeleden bağımsız bir devlet olarak çıkan, tüm yurdu demir ağlarla örmeye kararlı genç Türkiye Cumhuriyeti, “Bir karış fazla şimendifer” parolasıyla art arda demiryolu projelerini hayata geçirmeye başlıyordu. Bu çalışmalar kapsamında çıkarılan bir kanunla, Irmak – Filyos Demiryolu hattının yapımına da 1927’de başlanmış oldu.   Kömüre Giden Demiryolu Özellikle savaş dönemlerinde kömür sıkıntısının çekilmesi, Batı Karadeniz kömürlerine sadece denizden ulaşılması bir demiryolu inşasını zorunlu kılmaktaydı. Demiryolu sadec