“Deniz ıslak bir imparatordur şehrin sıfır noktasında ve sıfır en anlamlı sayıdır sayı doğrusunda..”
İki kıtanın gözgöze geldiği, içinden deniz geçen rüya şehir.. Renkler, kokular, insanlar, hayatlar cümbüşü İstanbul.
Efsanelere hayat vermiş, 29 kez kuşatılmış, 3 büyük imparatorluğa başkent olmuş, bir çok farklı milleti, bir o kadar dili ve kültürü içinde eritmiş, iki kıtaya yayılmış, dünyada bir eşi daha olmayan bu deniz kentinde yaşamak bir şans. Her an gözlerimizin önündeki tarihi ve doğal güzellikleri görmenin getirdiği hazla, ama hiç bir zaman kanıksamadan…
Tarihe dokunulabilir mi? İstanbul’da bu mümkün. Elinizi her uzattığınızda, gözlerinizi çevrede her dolaştırdığınızda tarihte bir gezintiye çıkarsınız bu büyülü şehirde. Sarayburnu, Kızkulesi, Haydarpaşa, Sultanahmet, Ayasofya… Karadeniz ve Marmara Denizini birbirine bağlayan, şehri Anadolu Yakası ve Avrupa Yakası olarak ikiye bölen İstanbul Boğazı.. Boğazın üzerinde adeta bir gerdanlık gibi asılı Boğaz Köprüsü..
İstanbul Boğazı’nın yabancı dillerdeki karşılığı olan “Bosphorus” yani “İnek Geçiti” ismi mitolojiye göre Zeus’un eşi Hera’dan saklamak için inek şekline soktuğu sevgilisinden gelmektedir. Bu da bize Kadıköy Altı Yolda bulunan Boğa heykelinin ne anlama geldiği hakkında bir ip ucu verir aslında…
İstanbul’un bağrından geçen Boğaz çağlar boyunca iki kıtayı birbirinden ayırdı. Ağır ağır taşıdı Karadeniz’in sularını açık denizlere… Soğuk kuzeyin suları ile sıcak ve tuzlu güney sularını birbirine karıştırdı en kısa yoldan.
Sarayburnu’ndan döner dönmez dünyanın bütün denizleri açılıverir önümüzde…
İstanbullu olmak demek denizi engel olarak değil, yaşamın bir parçası olarak görmek, martılarla arkadaş olmak demektir. Denize rağmen değil, denizle aşmaktır mesafeleri.
İstanbullu olmak demek denizi engel olarak değil, yaşamın bir parçası olarak görmek, martılarla arkadaş olmak demektir. Denize rağmen değil, denizle aşmaktır mesafeleri.
Boğaz’ı aşmak, iki kıtayı birbirine bağlamak düşüncesi hep hayal edildi, tartışıldı, denendi. Yüz yıllar boyunca rengârenk teknelerle, yelkenli gemilerle, sandallarla buluştu iki kıtanın insanları.
Tarihte ilk kez M.Ö. 513 Yılında Pers hükümdarı Dâra geçmiştir boğazın bir yakasından diğer yakasına yürüyerek. Anadolu Hisarı ile Rumeli Hisarının bulunduğu noktalar arasında gemileri yan yana dizdirmek suretiyle yüzen bir köprü yaptırmış, 80.000 askerini boğazın bir yakasından diğer yakasına geçirmiştir.
Daha sonraları Anadolu hakimiyetindeki Rumeli topraklarına fetih için geçen Türkler boğazı rahat geçebilmek için bir köprü yapmayı düşünmüşlerdir. Yıldırım Bayezid’in yaptırdığı Anadolu Hisarı ve Fatih Sultan Mehmed’in yaptırdığı Rumeli Hisarı gelecekteki köprünün bir ön hazırlığıdır aslında.
Fatih Sultan Mehmet döneminde birçok Rönesans etkisindeki Avrupalı sanatçı araştırmalarına maddi destek sağlamak için sultanla temas kurmaya çalışır. Bunlardan biri döneminin en önemli isimlerinden Leonardo Da Vinci’dir. Da Vinci 1500’lü yılların başında yapmayı düşündüğü bazı projeleri bir mektupla Fatih Sultan Mehmed’in oğlu II. Beyazıd’a bildirir. Mektupta gerçekleştirmeyi düşündüğü birkaç projeden bahseden Da Vinci’nin önerilerinden biri de Haliç üzerinden Galata’ya ulaşımı sağlayacak bir köprü yapmaktır. Talep edildiği takdirde İstanbul Boğazı’nın iki yakası arasında ulaşımı sağlayabilecek bir köprü de yapabileceğini belirten Da Vinci’nin teklifleri karşısında 2. Bayezid’in ne düşündüğüne dair bir bilgimiz yok.
Bir adam daha var ki, boğazı geçmekten bahsederken adını anmamak haksızlık olur. Tarih boyunca onun gibi geçen olmamıştır Boğaz’ı. Galata’dan, Üsküdar’a kanat açarak yazdırmıştır adını tarihe Hezarfen Ahmet Çelebi…
Hızla büyümekte olan İstanbul’un her iki yakasını birleştirme fikri 19. Yüzyıldan itibaren yeni projeleri de beraberinde getirdi.
Arşivlerde bulunan ilk tüp geçit projesi teklifi, Galata ve Pera arasındaki tünelin mühendisi Eugene Henri Gavand tarafından yapılmıştır. Henri Gavand 1876’da Osmanlı Hükümetine Boğaziçi’nde, Sarayburnu ve Üsküdar arasında bir tüp geçit projesi sunmuştur.
Sarayburnu – Üsküdar arasının tüp geçitle bağlanması için ikinci proje ise 1891 yılında Fransız S. Preault tarafından sunulmuştur.
Üçüncü bir proje olarak yine Sultan İkinci Abdülhamid Han zamanında, Üsküdar ile Sarayburnu arasında bir tüp geçit yapılması yeniden ele alınmış, üç Amerikalı mühendis, Frederic E. Strom, Frank T. Lindman ve John A. Hilliker taraflarından yeni bir proje hazırlanmıştır.
Boğaza bir köprü yapılması projesinin hazırlanması ise 1878 Osmanlı – Rus Savaşına kadar gidiyor. Çizilen projenin Sultan Abdülhamid’e sunulması 1900 yılının Kasım ayını bulmuştur. Boğaziçi Şimendifer Kumpanyası’nın İstanbul-Bağdat Demiryolu’nu tamamlayıcı bir geçit olarak düşünüp teklif ettiği Cisr-i Hamidi adı verilen bu proje Osmanlı mühendislik tarihinin ilk Boğaz Köprüsü projesi olarak bilinir.
Boğaz’ın Rumeli ve Anadolu Hisarlarının arasındaki bölümüne yapılması planlanan Cisr-i Hamidi yani Hamidiye Köprüsü 600 metrelik bir asma köprü olarak düşünülür. Proje Bağdat Demiryolu işletmesini yürüten Almanlar tarafından yapılır. Projeye göre köprü magrip usülünde inşa edilecek, her ayağın üzerinde uzun minareli mermer kubbeler bulunacak, kubbelerin arasına çelik halatlar gerilecekti. II. Wilhelm’in bu projedeki asıl amacının Hamburg-Kalküta arasını demiryoluyla 12 güne indirmek olduğu söylenmektedir. Sultan II. Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesi ve o dönemin şartlarında bu proje de öncekiler gibi tarihin tozlu raflarına kaldırıldı.
Fransız mühendis Arnodin’in 1900’de iki köprü yardımıyla kenti çepeçevre kuşatan demiryolu projesi maliyetlerin yüksek olması sebebiyle hayata geçirilemedi.
Arnodin’in projesine gore Bostancı’dan başlayan demiryolu Kandilli’ye ulaşacak, buradan “Hamidiye” adı verilen boğaz köprüsü ile Rumeli Hisarına geçecekti. Rumeli Hisarı’ndan bir çevre yolu oluşturarak Bakırköy’e ulaşan hat, Bakırköy’den de mevcut demiryolu ile Sirkeci’ye ulaşacaktı. Sirkeci’den Anadolu tarafına geçişi sağlamak için ikinci bir köprü yapılarak hat Üsküdar’a ulaşacaktı. Üsküdar ile Haydarpaşa arasına kısa bir demiryolu hattı döşenerek mevcut demiryoluna bağlanacak, buradan da kolaylıkla Bostancı’ya ulaşılacaktı. Böylece İstanbul’u çepeçevre saran iki boğaz köprüsünün yapılmasını öngören entegre demiryolu projesi tamamlanacaktı.,
Boğaz’a köprü yapma girişiminde bulunanlardan birisi de, cumhuriyet döneminin büyük müteşebbislerinden Nuri Demirağ’dı. Demirağ 1931 yılında Amerika’dan uzmanlar getirdi. Amerika’nın San Francisco şehrindeki meşhur Golden Gate Köprüsü’nü yapanlarla anlaştı. Aynı düzeni İstanbul’a getirmeyi kabul ettiler ve hazırlıklar başladı. Ahırkapı ile Salacak arasında 8 ayağı karada, 10 ayağı denizde olmak üzere 2 bin 560 metre uzunluğunda, 20 metre 73 santimetre genişliğinde, deniz seviyesinden 53 metre 34 santimetre yükseklikte, 701 metresi asma, üst tarafı demir köprünün projesi tamamlandı. Kumkapı’dan ayrılacak bir makasla içinden tren de geçecek, ayrıca tren hattının iki tarafında tramvaylara, kamyon, otomobil ve otobüslere ait ayrı ayrı yollar bulunacak, köprünün iki tarafı da yayalara mahsus olacaktı.
Atatürk hazırlanan projeyi çok beğenir ve “Aferin Nuri’ye” der. Daha sonra da projeyi hükümete havale eder. Zamanın Bayındırlık Bakanlığı’na gelen proje, mühendisler tarafından incelemeye alınır. Ancak Mustafa Kemal’in desteğini de almasına karşın, dönemin Nafia Vekili (Bayındırlık Bakanı) Ali Çetinkaya engeline takılınca bu proje de diğerleriyle aynı sonu paylaşır.
Asya ile Avrupa’yı birleştirecek, yüzyıllardır hayal edilen köprünün temeli 20 Şubat 1970 günü dönemin başbakanı Süleyman Demirel tarafından atıldı. Üç seneyi geçen inşaat aşamasından sonra 30 Ekim 1973 tarihinde beş yüz bin kişinin katıldığı muhteşem bir törenle açıldı.
1988 yılında, ilkinden on beş yıl sonra bir kaç kilometre kuzeyde ikinci bir köprü daha inşa edildi. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ile boğaz on beş yıl sonra ikinci kez aşılmış oluyordu.
Her geçen gün büyüyen İstanbul’da doğu ile batı arasında uzanan ve İstanbul Boğazının altından geçen bir demiryolu bağlantısının inşa edilmesine yönelik ihtiyaç, 1980’li yılların başlarında giderek arttı. Bunun sonucu olarak 1987 yılında ilk geniş kapsamlı fizibilite etüdü gerçekleştirilmiştir. Yapılan fizibilite çalışmalarının sonucunda, bu tür bir bağlantının teknik olarak uygulanabilir ve maliyet açısından verimli olduğu belirlenmiş ve bugünkü Marmaray projesinde gördüğümüz güzergâh belirlenmiştir.
Bu çalışmalar, 1998 yılında tamamlanmış ve elde edilen sonuçlara göre projenin İstanbul’da çalışan ve yaşayan insanlara birçok avantaj sunacağını ve şehirdeki trafik sıkışıklığıyla ilgili olarak hızla artan sorunları azaltacağı ortaya çıkmıştır.
Marmaray Projesi’nin temelleri 2004 yılında başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından atılmış ve yapımı halen devam etmektedir. Marmaray Avrupa ve Asya yakasını denizin altında birleştirecek bir demiryolu projesidir. Bir milyon kişinin ulaşım süresini kısaltacak, enerji ve zaman tasarrufu yaptıracak proje, motorize araçların kullanımının da azalması ile hava kalitesine büyük fayda sağlayacaktır.
İnşaat tamamlandığında Marmaray’a bağlı hat 1,4 km. (Tüp tünel) ve 9,8 km. (Delme tünel) boğaz geçişi ve Avrupa yakasında Halkalı-Sirkeci, Anadolu yakasında Gebze-Haydarpaşa arasındaki kısımlar olmak üzere yaklaşık olarak 76,3 km uzunluğunda olması planlanmaktadır. Farklı kıtalardaki demiryolları İstanbul Boğazı’nın altından batırma tüp tüneller ile birleştirilecektir. Marmaray Projesi 60,46 metre ile dünyanın en derin batırma tüneline sahip olacaktır. Sadece tek yönde saatte 75.000 yolcu taşınması öngörülen projede her 2-10 dk. arasında da tren seferleri yapılması planlanmaktadır.
Tarih içinde tarih, yaşam içinde yaşam, dünya içinde bir dünya olan İstanbul, bu kez de Marmaray Projesi ile Asya ve Avrupa’yı demir ağlarla denizin dibinden birbirine bağlıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder