Venedikli ünlü kâşif Marco Polo,
on üçüncü yüzyılda, batı dünyasının hakkında neredeyse hiç denecek kadar az
bilgiye sahip olduğu Asya’ya maceralı, masalsı bir yolculuk gerçekleştirdi.
Marco Polo’nun İpek Yolu üzerinde adım adım devam eden bu yolculuğu O’nu
sonunda Büyük Kağan Kubilay Han’ın sarayına kadar getirdi. Kubilay Han’ın
güvenini kazanarak on yedi yılını burada geçiren Polo, bu sayede Çin’in ve
Hindistan’ın büyük bir bölümünü gezme ve tanıma fırsatı buldu.
Uzun süren seyahatinden dönüşte
Cenevizlilere esir düşen Marco Polo, tutsak kaldığı dört yıl süresince, gezi
notlarına dayanarak İpek Yolu üzerinden giderek ulaştığı Asya’yı anlattığı
“Harikalar Kitabı”nı yazdı.
“Harikalar Kitabı” Avrupa’da yoğun
bir ilgi ile karşılandı ve daha sonraları bu kitabı okuyan Kristof Kolomb da
1492’de Marco Polo’nun anlattığı bu gizemli ülkelere denizden ulaşmak isteğiyle
yola çıkarak Amerika’yı keşfetti.
İlginç olan o ki Marco Polo’nun
Harikalar Kitabı’nı yazmasına vesile olan, Avrupa’ya bilmediği bir dünyanın kapılarını
açan ve hatta belki de Yeni Dünya Amerika’nın keşfine sebep olan İpek Yolu hala
eski önemini ve işlevini korumakta.
Britannica’da İpekyolu, “Roma ve
Çin gibi büyük medeniyetler arasında malların ve fikirlerin taşındığı batı ile
Çin’i birbirine bağlayan antik ticaret hattı” olarak tanımlanmaktadır.
Tarihte belki de ekonomik
zenginliğin ilk transfer edildiği güzergâh olan İpekyolu, Çin ve Hint
Dünyasının zenginliklerinin Büyük Türkistan ve Anadolu topraklarından geçerek
Avrupa’ya ulaştığı bir yol olarak düşünülebilir. İpekyolu sadece bir ticaret
yolu değil aynı zamanda iletişim, seyahat ve kültür yoludur. Bugün İpekyolu’nun
sınırları kesin bir şekilde çizilememesine rağmen, Çin – Hindistan, Orta Asya
Devletleri, Rusya, Kafkaslar, Türkiye ve Ortadoğu ülkelerini içine alan Avrasya
olarak ifade edilen ve doğu ile batıyı birbirine bağlayan bir hat olarak da
tanımlanabilir.
İpekyolu, on beşinci yüzyıldan
sonra, coğrafi keşifler ardından eski önemini kaybetmiş olsa da günümüzde Çin,
Hindistan ekonomilerinin küresel ekonomide güçlerinin her geçen gün artması ve
Orta Asya’daki zengin doğal kaynaklar, enerji havzaları, ekonomik ve siyasi
rekabet ile her geçen gün stratejik önemini arttırmaktadır. Ve Yeni İpekyolu
kavramı taşımacılık koridoru, uluslararası ticaret, petrol ve gaz hatları ile
turizm alanlarını da kapsamaktadır.
İpekyolu ülkeleri açısından
ticareti engelleyen temel faktör bölgedeki lojistik yetersizliktir. Temel
lojistik sorunlarından biri de deniz bağlantısı olmadığı için kara
taşımacılığına bağımlı olmasıdır. Bu durum uluslararası ticaret açısından en
önemli maliyet unsuru olarak öne çıkmaktadır.
İpekyolu’nun Avrupa’ya çıkış
yolunda yer alan Türkiye’yi önemli ölçüde etkileyecek, uzun yıllardır gündemde
olan, “Demir İpek Yolu” olarak da anılan Kars – Tiflis – Bakü demiryolu projesi
de bu alanda yapılan önemli projelerden biridir.
Bakü – Kars arası 826 km. olarak
belirlenen demiryolu hattı Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye’yi birbirine
bağlayacaktır. Azerbaycan ve Gürcistan arasında halen kullanılmakta olan 721 km
uzunluğundaki demiryolu hattına, yapımı devam eden 105 km uzunluğundaki
Ahılkelek – Kars arası hattın da eklenmesi ile tamamlanacak olana projenin 75
km’si Türkiye’de Kars ile sınır arasında yer almaktadır.
Bakü – Tiflis – Kars demiryolu
projesinin hayata geçmesi ve Marmaray projesinden de yük geçişlerinin
sağlanması ile birlikte Avrupa’dan Çin’e demiryolu ile kesintisiz yük
taşımacılığı mümkün hale gelebilecektir. Bu sayede Avrupa ile Orta Asya
arasındaki yük taşımacılığının büyük kısmı demiryolu ile yapılabilmesine imkân
sağlanacak ve Türkiye Çin – Avrupa transit taşımacılığından da pay alabilecektir.
Demir İpek Yolu’nda başlangıçta
yıllık 6,5 milyon ton yük taşınması beklenmekte ve uzun vadede yıllık 17 milyon
ton yük taşınması hedeflenmektedir. 2015 yılı sonlarında bitmesi planlanan
proje Türkiye’nin lojistik yeteneğini önemli ölçüde etkileyecektir.
Kars – Tiflis – Bakü demiryolu
ile İran üzerinden geçen mevcut doğu –batı koridoruna alternatif bir güzergâhın
oluşturulması ve Orta Asya’nın Hazar üzerinden Türkiye’ye bağlanması
sağlanabilecektir. Ayrıca, Türkiye üzerinden Marmaray projesi ile kesintisiz
Avrupa bağlantısı, Türkiye – Gürcistan – Azerbaycan – Türkmenistan üzerinden
geçen “Demiryolu – Denizyolu Kombine
Taşımacılığı” ile Orta Asya’nın Akdeniz’e bağlanması ve Orta Asya ile
yapılan transit taşımacılıkta Türkiye’nin önemli bir konuma gelmesi de mümkün
olacaktır.
İpek Yolu ve Orta Asya
ülkelerinde böyle bir yapılanma ve her geçen gün artan ekonomik hacim
karşısında sanayinin üretim devleri Amerika ve Avrupa da giderek zayıflayan
ekonomilerini güçlendirmek için bir takım işbirliği ve ticaret anlaşmalarına
yönelmektedir. Çin sanayi ürünlerinin dünya piyasalarındaki hızlı artışı, dünya
ekonomi merkezlerinin Asya’ya kayması gibi etkenler nedeniyle Amerika ve Avrupa
rekabetle değil ancak işbirliği ile egemenliklerini koruyacaklarını düşünerek Transatlantik
Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) Anlaşması’nı imzalamaya karar vermişlerdir.
ABD ve AB arasındaki müzakerelerin 2017 yılına kadar tamamlanması
hedeflenmektedir.
TTIP ile dünyadaki toplam
GSYİH’nin yarısını ve toplam ticaretin üçte birini oluşturan iki bölge arasında
gümrük tarifelerinin kaldırılması ve tarife dışı engellerin minimize edilmesi
hedeflenmekte, ayrıca ABD ile AB arasında çok daha güçlü bir ekonomik işbirliği
amaçlanmaktadır. Bu işbirliği kapsamında;
· Yatırımlar konusunda ABD ve AB firmalarının eşit
muameleye tabi tutulması,
· Kamu ihalelerine karşılık serbest katılım
sağlanması,
· Fikri mülkiyet haklarının korunmasına ilişkin
karşılıklı standartların geliştirilmesi ve ileriye taşınması,
· Hizmet sektöründe AB firmalarının ABD’de yerli
firmalar gibi faaliyet göstermelerinin sağlanması gibi başlıklar ön plana
çıkmaktadır.
Tüm bunlar
dikkate alındığında, TTIP Anlaşmasını sadece bir ticaret anlaşması olarak
görmek yerine dünya ticaretinde dengeleri değiştirecek, ABD ve AB’nin
kendilerine yeni bir alan tanımladığı bir anlaşma olarak görmek faydalı
olacaktır.
Peki, TTIP
neden bu kadar hayati ve önemli? Çünkü başta Çin olmak üzere ekonomisi her geçen
gün gelişen Asya ülkelerinin karşı çıktığı TTIP ile dünya GSMH’sının %60’ı
dünya ticaretinin %45’i tek bir ticari blokta birleşiyor.
Tüm bu
gelişmeler göz önüne alındığında, İpek Yolu’nun yeniden tanımlanması, stratejik
ve ekonomik boyutlarının belirlenmesi, Türkiye ekonomisinin gelecek
dönemlerdeki yönelimlerini, alternatiflerini ve konumunu belirlemesi açısından
önem arz etmektedir.
Türkiye
ekonomisinin en önemli iktisadi avantajı, İpekyolu ekonomilerinin sahip olduğu
enerji kaynaklarının Avrupa’ya geçişinde stratejik noktada olmasıdır.
Türkiye’nin
İpekyolu’na entegre olması ile ihracatın arttırılabilmesi sağlanarak, bu
bölgede yükselen ekonomilerin ve artan refahın etkisiyle 2023 vizyonu olarak
belirlenen dünyanın en büyük ilk on ekonomisi arasına girmek ve 500 milyar
dolarlık ihracata ulaşmak hedeflerine ulaşma imkânı da artacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder